“Jinekoloji” kelimesini duyduğunuzda aklınıza ne geliyor? Belki yıllık kontroller, belki de bir gebelik süreci… Aslında “Kadın Hastalıkları ve Doğum” uzmanlığı, bundan çok daha fazlasını ifade eder. Bu alan, bir kadının hayat yolculuğunun her durağında ona eşlik eden, ergenliğin ilk adımlarından menopozun getirdiği değişimlere kadar sağlık rehberliği yapan bütüncül bir tıp dalıdır. Temelde iki ana direği vardır: Jinekoloji, yani kadın sağlığı ve hastalıkları; ve Obstetri, yani gebelik ve doğum bilimi.
Jinekoloji ve Obstetri Arasındaki Fark Nedir?
Bu iki terim sık sık bir arada kullanılsa da aslında kadın sağlığının farklı dönemlerine odaklanırlar. Şöyle düşünebiliriz: Biri hayat ağacının köklerini ve gövdesini beslerken, diğeri o ağacın meyve verdiği döneme özen gösterir.
Jinekoloji, bir kadının gebelik dışındaki tüm üreme sağlığıyla ilgilenen alandır. Rahim, yumurtalıklar, tüpler ve vajina gibi organların sağlığını merkezine alır. Yıllık kontrollerden adet düzensizliklerine, miyom ve kist gibi iyi huylu oluşumlardan kanser taramalarına kadar çok geniş bir yelpazeyi kapsar. Aile planlaması danışmanlığı almak, doğru doğum kontrol yöntemini seçmek veya menopoz dönemini daha konforlu geçirmek için kapısını çaldığınız alan jinekolojidir. Kısacası üreme sisteminizin genel sağlık sigortası gibidir:
Obstetri ise tamamen gebelik, doğum ve doğum sonrası döneme adanmış bir alandır. Bir kadının hamile kaldığı andan itibaren bebeğini sağlıkla kucağına aldığı ana ve lohusalık denilen ilk altı haftalık iyileşme sürecine kadar olan tüm serüveni yönetir. Bu süreçte hem annenin hem de bebeğin sağlığı yakından izlenir. Gebelik takipleri, ultrason incelemeleri, doğum anının yönetimi ve doğum sonrası annenin toparlanma süreci obstetrinin uzmanlık alanıdır. Özellikle riskli gebeliklerde veya doğum sırasında beklenmedik durumlar ortaya çıktığında obstetrik bilgi ve deneyim hayat kurtarıcıdır.
Türkiye’de ve dünyada kadın hastalıkları ve doğum uzmanları bu iki alanda da kapsamlı bir eğitim alırlar. Bu sayede bir kadının hayatının farklı evrelerinde ihtiyaç duyduğu tüm sağlık desteğini tek bir çatı altında, bütüncül bir yaklaşımla sunabilirler.
Jinekolojik Muayene Nasıl Yapılır?
Birçok kadının biraz çekinerek yaklaştığı jinekolojik muayene, aslında kadın sağlığını korumanın en temel ve en önemli adımıdır. Bu muayene, iç organlarınızın sağlığını kontrol eden basit bir sağlık taramasıdır ve genellikle korkulduğu gibi ağrılı bir işlem değildir. Sürecin nasıl işlediğini bilmek, endişelerinizi azaltmaya yardımcı olabilir. Bir jinekolojik muayene genellikle üç adımdan oluşur.
- İlk olarak dış genital bölgenin gözle incelenmesi yapılır. Bu aşamada doktor, vulva adını verdiğimiz bölgede herhangi bir anormal durum lezyon, kızarıklık veya şişlik olup olmadığını kontrol eder. Bu birkaç saniye süren basit bir gözlemdir.
- İkinci adımda, spekulum muayenesine geçilir. Spekulum, rahim ağzını (serviks) ve vajina duvarlarını daha net görebilmek için kullanılan, genellikle plastik veya metalden yapılmış tıbbi bir alettir. Nazikçe vajinaya yerleştirilir ve bu sayede doktor rahim ağzını detaylıca inceleyebilir. Rahim ağzı kanserini erken teşhis etmenin altın standardı olan Pap smear veya HPV testi için sürüntü örneği alınacaksa, bu işlem sırasında alınır. Bu işlem sırasında hafif bir baskı hissi olabilir ama acı hissedilmemesi gerekir.
- Son adım ise bimanuel yani iki elle yapılan muayenedir. Doktor, spekulumu çıkardıktan sonra bir elinin işaret ve orta parmaklarını vajinaya yerleştirirken diğer elini de karnınızın alt bölgesine koyar. Bu şekilde rahim ve yumurtalıkları iki eli arasında hissederek organların boyutunu, şeklini, hareketliliğini ve hassasiyetini değerlendirir. Olası bir kist, miyom veya hassasiyet bu şekilde saptanabilir.
Unutmayın ki tüm bu süreç boyunca rahat olmanız ve kendinizi kas_m_amanız, muayenenin daha konforlu geçmesini sağlar. Bu muayene sizin sağlığınız için atılan önemli bir adımdır ve düzenli yapıldığında pek çok hastalığın önüne geçebilir.
Hangi Jinekolojik Şikayetler Doktora Başvurmayı Gerektirir?
Vücudunuz size çeşitli sinyaller göndererek bir şeylerin yolunda gitmediğini haber verebilir. Kadın sağlığı söz konusu olduğunda bazı belirtileri asla göz ardı etmemek gerekir. Hiçbir şikayetiniz olmasa bile yıllık kontrollerinizi aksatmamanız en doğrusu. Ancak aşağıdaki durumlardan birini veya birkaçını yaşıyorsanız, mutlaka bir kadın hastalıkları ve doğum uzmanına danışmalısınız. Bu belirtiler şunlardır:
- Adet döngüsünde belirgin değişiklikler
- Normalden çok daha şiddetli veya uzun süren kanamalar
- Adet dönemleri arasında yaşanan lekelenme veya kanama
- Geçmeyen kasık veya karın ağrısı
- Cinsel ilişki sırasında yaşanan ağrı
- Adet dönemlerinde hayat kalitesini düşüren şiddetli sancılar
- Vajinal akıntının renginde, kokusunda veya miktarında değişiklik
- Vajinada veya dış genital bölgede yanma, kaşıntı veya tahriş
- Menopoz dönemine işaret eden ateş basmaları veya gece terlemeleri
- İdrar kaçırma veya sık idrara çıkma isteği
- Dış genital bölgede ele gelen kitle, siğil veya yara
Bu belirtiler her zaman ciddi bir soruna işaret etmese de altta yatan nedenin bir uzman tarafından değerlendirilmesi, hem içinizin rahat etmesi hem de olası bir hastalığın erken teşhisi için kritik öneme sahiptir.
Jinekolojide Hangi Tanı Yöntemleri Kullanılır?
Doğru bir tedavi planı oluşturmanın ilk adımı, doğru teşhisi koymaktır. Jinekolojide şikayetlerinize ve muayene bulgularınıza göre çeşitli tanı yöntemlerinden faydalanırız. Bu yöntemler sorunun kaynağını net bir şekilde görmemizi sağlayan teknolojik araçlardır.
- Ultrasonografi: Jinekolojinin adeta gözü ve kulağıdır. Ses dalgaları kullanılarak rahim ve yumurtalıkların anlık görüntüsünü elde etmemizi sağlar. Zararsız ve ağrısız bir yöntemdir. Karından (abdominal) yapılabileceği gibi, daha net görüntü için vajinal yolla (transvajinal) da yapılabilir. Miyomların boyutunu, kistlerin yapısını veya rahim içi duvarının kalınlığını ölçmek için en sık başvurduğumuz yöntemdir.
- Pap Smear ve HPV Testi: Bu iki test, rahim ağzı kanseri taramasının temel taşlarıdır. Pap smear, rahim ağzından alınan hücrelerin mikroskop altında incelenerek kanser öncüsü anormal hücrelerin varlığını araştırır. HPV testi ise bu kansere neden olan yüksek riskli Human Papillomavirus tiplerini tespit eder. Bu testler sayesinde rahim ağzı kanserini henüz oluşmadan yakalamak ve tedavi etmek mümkündür.
- Kan Testleri: Vücudunuzdaki hormonal dengeyi anlamak için kan testlerinden sıkça yararlanırız. Özellikle adet düzensizlikleri, kısırlık veya menopoz şikayetlerinde FSH, LH, östrojen gibi hormonların seviyelerine bakılır. Ayrıca kansızlık (anemi) veya enfeksiyon gibi durumları teşhis etmek için de kan sayımı yapılır.
- Kolposkopi ve Biyopsi: Pap smear veya HPV test sonucunuzda şüpheli bir durum saptandığında, devreye kolposkopi girer. Kolposkop, rahim ağzını bir büyüteç gibi büyüterek gösteren özel bir mikroskoptur. Bu cihazla rahim ağzındaki şüpheli alanlar daha detaylı incelenir. Gerekli görülürse, bu alandan toplu iğne başı kadar küçük bir doku parçası (biyopsi) alınarak patolojiye gönderilir ve kesin tanı konulur.
- Histeroskopi: Rahim içine doğrudan bakmamızı sağlayan bir yöntemdir. Ucunda kamera bulunan incecik bir tüp (histeroskop) ile rahim ağzından girilerek rahim içinin tamamı görüntülenir. Özellikle anormal rahim kanamalarının nedenini bulmak, rahim içi polipleri veya küçük miyomları görmek ve hatta aynı seansta çıkarmak için kullanılır.
- Laparoskopi: “Kapalı ameliyat” olarak da bilinen bu yöntem hem tanı hem de tedavi amacıyla kullanılır. Göbek deliğinden açılan yaklaşık 1 cm’lik küçük bir kesiden içeri sokulan bir kamera ile tüm karın içi organlar gözlemlenir. Tüplerin açık olup olmadığını kontrol etmek, dış gebelik tanısı koymak, endometriozis odaklarını görmek veya yumurtalık kistlerini ve miyomları çıkarmak için kullanılan minimal invaziv bir cerrahi yöntemdir.
Gebelik Takibi Neden Bu Kadar Önemlidir?
Gebelik, bir kadının hayatındaki en özel ve en mucizevi dönemlerden biridir. Bu dokuz aylık serüvenin hem anne hem de bebek için sağlıklı ve güvenli bir şekilde tamamlanması için düzenli gebelik takibi hayati önem taşır. Gebelik takibi, sadece bebeğin büyümesini izlemek değil aynı zamanda olası riskleri önceden tespit edip önlem almaktır. Bu süreç anne ve doktor arasında kurulan bir ortaklıktır ve hedefi tektir: Sağlıklı bir anne ve sağlıklı bir bebek.
Takip Süreci Nasıl İşler?
Gebeliğinizin sağlıklı ilerlediği durumlarda takip sıklığı genellikle bellidir. İlk 28 hafta boyunca ayda bir, 28 ile 36. haftalar arasında iki haftada bir, 36. haftadan doğuma kadar ise haftada bir görüşürüz. Her kontrolde annenin tansiyonu, kilosu gibi temel sağlık verileri kontrol edilir, bebeğin kalp atışları dinlenir ve ultrason ile gelişimi değerlendirilir.
Bu süreçte yapılan bazı önemli tarama testleri ve uygulamalar bulunur:
- İlk Üç Ay (1. Trimester): Gebeliğin kesinleştiği, bebeğin kalp atışlarının ilk kez duyulduğu bu dönemde ikili tarama testi (ense kalınlığı ölçümü ve kan tahlili) yapılır. Bu test, Down sendromu gibi kromozomal anomaliler için bir risk değerlendirmesi sunar.
- İkinci Üç Ay (2. Trimester): Bu dönemde genellikle dörtlü tarama testi yapılır. Ancak en önemli inceleme, 18-22. haftalar arasında yapılan ayrıntılı (detaylı) ultrasondur. Bu ultrasonda bebeğin tüm organları, beyin, kalp, böbrekler, mide, omurga gibi yapıları tek tek incelenerek herhangi bir yapısal anormallik olup olmadığına bakılır. Ayrıca 24-28. haftalar arasında gebelik şekeri (gestasyonel diyabet) taraması için şeker yükleme testi yapılır.
- Üçüncü Üç Ay (3. Trimester): Artık doğuma yaklaşılan bu son dönemde kontroller sıklaşır. Bebeğin büyümesi, amniyon sıvısının yeterliliği ve bebeğin anne karnındaki iyilik halini değerlendirmek için NST (Non-stres test) gibi testlere başvurulur. NST, bebeğin kalp atışlarının seyrini ve hareketlerine verdiği tepkileri ölçen basit bir testtir.
Düzenli takip sayesinde, annede gelişebilecek yüksek tansiyon (preeklampsi), gebelik diyabeti veya kansızlık gibi durumlar erken fark edilir ve kontrol altına alınır. Aynı şekilde bebekte olası bir gelişim geriliği veya duruş bozukluğu da önceden saptanarak doğum planı buna göre şekillendirilir.
En Sık Karşılaşılan Jinekolojik Hastalıklar Nelerdir?
Kadınlar yaşamları boyunca farklı jinekolojik sorunlarla karşılaşabilirler. Bunlardan bazıları oldukça yaygındır ve doğru tedavi ile kolayca yönetilebilir.
Miyomlar (Uterin Leiomyomlar): Rahmin kas tabakasından kaynaklanan bu iyi huylu urlar, kadınlarda en sık görülen tümörlerdir. Çoğu zaman hiçbir belirti vermezler ve tesadüfen saptanırlar. Ancak bulundukları yere ve büyüklüklerine bağlı olarak bazı şikayetlere yol açabilirler. En sık görülen belirtileri şunlardır:
- Adet kanamalarının miktarında artış ve süresinde uzama
- Ara kanamalar veya lekelenmeler
- Kasık ve bel bölgesinde ağrı
- Karında dolgunluk ve şişkinlik hissi
- Sık idrara çıkma veya kabızlık gibi bası belirtileri
- Kısırlık veya tekrarlayan düşükler
Tedavi, miyomun boyutuna, hastanın şikayetlerine ve çocuk sahibi olma isteğine göre değişir. Sadece takip, ilaç tedavileri, miyomun alınması (miyomektomi) veya rahmin tamamen alınması (histerektomi) gibi seçenekler mevcuttur.
Yumurtalık Kistleri: Yumurtalıklarda gelişen, içi genellikle sıvı dolu keseciklerdir. Büyük bir kısmı, adet döngüsü içinde oluşan ve birkaç ay içinde kendiliğinden kaybolan basit, fonksiyonel kistlerdir. Ancak bazı kistler büyüyebilir, ağrıya neden olabilir veya farklı yapıda olabilir. Belirtileri arasında şunlar yer alır.
- Kasıkta tek taraflı ağrı veya dolgunluk hissi
- Adet düzensizliği
- İlişki sırasında ağrı
- Karında şişkinlik
Çoğu kist sadece ultrason takibi ile izlenir. Ancak büyük, ağrılı, şüpheli görünümlü veya torsiyon (kendi etrafında dönme) riski taşıyan kistler için genellikle laparoskopik (kapalı) cerrahi ile kistin alınması gerekir.
Polikistik Over Sendromu (PKOS): Sık görülen hormonal bir bozukluktur. Yumurtlamanın düzensiz veya hiç olmaması durumudur ve adını ultrasonda yumurtalıklarda görülen çok sayıda küçük kistten alır. PKOS’un tipik belirtileri vardır:
- Seyrek adet görme veya hiç adet görememe
- Ciltte yağlanma, akne (sivilce)
- Yüz, göğüs ve karın bölgesinde tüylenme artışı (hirsutizm)
- Saç dökülmesi
- Kilo vermede zorluk ve insülin direnci
PKOS’un tedavisi, hastanın şikayetlerine ve hedeflerine göre şekillendirilir. Adetleri düzenlemek için doğum kontrol hapları, insülin direncini kırmak için ilaçlar ve kilo kontrolü tedavinin temelini oluşturur. Çocuk sahibi olmak isteyen kadınlarda ise yumurtlamayı uyaran tedaviler uygulanır.
Normal Doğum mu Sezaryen mi?
Doğum şekli, anne adaylarının en çok merak ettiği ve bazen de endişelendiği konulardan biridir. Bu kararı verirken tek bir öncelik vardır: Anne ve bebek için en güvenli olan yolu seçmek. Tıbbi bir gereklilik olmadığı sürece, fizyolojik ve doğal olan yöntem vajinal (normal) doğumdur. Vücudun doğal ritmine uygun olan bu süreç hem anne hem de bebek için pek çok fayda sağlar.
Ancak bazı durumlarda, normal doğum anne veya bebek için riskli hale gelebilir. İşte bu noktada sezaryen, modern tıbbın sunduğu hayat kurtarıcı bir cerrahi müdahale olarak devreye girer. Sezaryen bir tercih değil tıbbi bir zorunluluk olduğunda başvurulan bir yöntemdir. Sezaryen gerektiren başlıca tıbbi durumlar bulunur:
- Bebeğin doğum kanalına başıyla değil poposuyla veya yan durarak gelmesi
- Plasentanın (bebeğin eşi) rahim ağzını tamamen kapatması
- Doğum sırasında bebeğin kalp atışlarının zayıflaması gibi bebeğin sıkıntıda olduğunu gösteren işaretler
- Rahim kasılmaları yeterli olmasına rağmen doğumun ilerlememesi
- Bebeğin, annenin leğen kemiği (pelvis) yapısına göre çok iri olması
- Annede aktif genital herpes gibi bebeğe bulaşma riski olan enfeksiyonların varlığı
- Daha önce geçirilmiş ve rahmin kesildiği miyom ameliyatı gibi operasyonlar

Kadın Doğum Doktoru Op. Dr. Ürküş Camcıoğlu, 1984 yılında İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun olmuş, 1993 yılında İstanbul Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde Kadın Hastalıkları ve Doğum uzmanlık eğitimini tamamlamıştır. Gebelik takibi, riskli gebelikler, normal ve sezaryen doğum, kısırlık (infertilite) tedavisi, polikistik over sendromu (PCOS), menopoz takibi, rahim ve yumurtalık hastalıkları, jinekolojik muayene ve operasyonlar gibi alanlarda çalışmalarını sürdürmektedir. Şu anda Sultangazi, İstanbul’da bulunan özel muayenehanesinde hastalarını kabul etmektedir.

